Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Pekin’i ziyaret eden Almanya Başbakanı Olaf Scholz ile bir araya geldi.
Çin ajansı Xinhua’nın haberine göre, görüşmede Şi, Scholz’un göreve geldikten sonraki ilk Çin ziyaretinin, iki ülke arasında anlayış ve güveni geliştireceğini, farklı alanlarda iş birliğini derinleştireceğini ve karşılıklı bağların ilerletilmesi için önemli bir fırsat sunduğunu vurguladı.
Bu yıl Çin-Almanya diplomatik ilişkilerinin 50. yıl dönümü olduğunu anımsatan Şi, aradan geçen 50 yılın, iki taraf arasında karşılıklı saygıyı, farklılıkları koruyarak ortak zemin arayışını, birbirinden öğrenme ve etkileşimi, ortak faydaya dayalı iş birliğini sürdürdüğü müddetçe, ilişkilerin doğru doğrulta gelişme göstereceğini kanıtladığını belirtti.
Dünyanın karmaşık ve değişken koşullardan geçtiğine dikkati çeken Şi, Çin ve Almanya’nın, etki sahibi iki büyük ülke olarak değişim ve istikrarsızlığın hakim olduğu bu dönemde, küresel barışa ve kalkınmaya katkı sağlaması gerektiği görüşünü dile getirdi.
Scholz’a bazı önemli Alman iş insanlarının eşlik ediyor olması bir günlük ziyarette ekonomik ilişkilerin özellikle ön plana çıkacağı yorumlarını beraberinde getirdi.
Alman Şansöyle ve beraberindeki heyeti karşılamak için düzenlenen törende konuşan Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, ülkesinin Almanya ile tarihi diplomatik ve ticari ilişkilere sahip olduğunu dile getirdi.
Şi, “Karşılıklı saygı, farklılıklara rağmen ortak payda arayışı, bilgi alışverişi ve karşılıklı öğrenme ile kazan-kazan işbirliği ilkeleri korunduğu sürece, ikili ilişkilerin genel yönü bozulmayacak ve ilerlemenin hızı istikrarlı olacak” ifadesini kullandı.
Şu anda, uluslararası gelişmelerdeki ciddi sorunlara dikkat çeken Şi, “Çin ve Almanya, dünya barışına ve kalkınmasına daha fazla katkı sağlamak için değişim ve kaos zamanlarında birlikte çalışmalı” dedi.
Pandemiden bu yana giden ilk G7 ülkesi lideri
Almanya Başbakanı, Kovid-19 salgınının başlangıcından bu yana Çin’i ziyaret eden ilk G7 ülkesi lideri oldu. Scholz, aynı zamanda Çin Komünist Partisinin önceki hafta yapılan 20. Ulusal Kongresi’nin ardından ülkeyi ziyaret eden ilk liderler arasında yer aldı.
Scholz’un ziyareti, Şi’nin iktidarını üçüncü döneme taşımasının yolunu açan ve tek adam konumunu kalıcı hale getiren kongrenin hemen ardından gerçekleşmesiyle, Çin’in Batı ile ilişkilerinde gerilimlerin arttığı dönemde gözlerin çevrildiği bir temas haline geldi.
İşbirliği fırsatı olarak yorumlandı
Çin medyasında ziyaret öncesinde yayımlanan haber ve görüş yazılarında, Scholz’un gelişi, ABD ile artan stratejik rekabette Avrupa ülkeleriyle iş birliğini geliştirme fırsatı olarak yorumlandı.
Ülkeyi yöneten Çin Komünist Partisinin yayın organı “Global Times”ta 25 Ekim’de yayımlanan baş yazıda, Scholz’un ziyaretinin, Almanya’nın Çin ile daha yakın diplomatik ve ekonomik ilişkiler kurma istediğinin göstergesi olduğu vurgulandı.
“Çin-Almanya iş birliği çalkantılı dünyada istikrarlı bir bağ olabilir” başlıklı yazıda, iş birliği yaklaşımının diğer Avrupa ülkelerinin de arzusu olduğu belirtilerek, “Her ne kadar Çin ile ekonomik bağları koparma konusu çokça tartışılsa da Avrupa ülkelerinin, yoğun stratejik rekabeti teşvik eden Washington’ı sorgulamadan desteklemek yerine kendi ekonomik çıkarlarını, halklarının refahını ve genel stratejilerini hesaba kattığı anlaşılıyor” ifadelerine yer verildi.
24 kez ziyaret edildi
Sovyetler Birliği’nin dağılması ve iki Almanya’nın birleşmesinden bu yana Alman liderler, Çin’i ekonomik işbirliği için büyük potansiyel olarak görüyor.
Çin, 1980’lerden itibaren dışa açılma ve reform sürecini başlatarak dünya ekonomisiyle entegrasyonunu artırdığı bu dönemde Alman yatırımlarını teşvik etti.
Diplomatik ilişkilerin 1972’de normalleşmesinden itibaren aradan geçen 50 yılda Almanya başbakanları, Scholz’un bugün başlayan ziyareti dahil 24 kez Pekin’i ziyaret etti.
Daha çok ekonomik ilişkilere odaklanan, çoğu zaman kalabalık sanayi ve ticaret heyetlerinin katıldığı ziyaretler sonucunda, iki ülke arasında ticaret hacmi 2021’de 238 milyar doları aştı.
Almanya, Çin’in açık arayla Avrupa’daki en önemli ticari ortağı konumunda bulunuyor. Araştırma şirketi Rhodium Group’un verilerine göre, 2018’den bu yana Çin’deki Avrupa Birliği (AB) yatırımlarının yüzde 43’ü Alman şirketleri tarafından yapıldı.
Çin Ulusal İstatistik Bürosunun verilerine göre, Almanya’nın Çin’de ihracatı, 2022’nin ilk 9 ayında tüm AB ülkelerinin yüzde 39’unu oluşturdu.
Öte yandan, yakın zamanda Çin de Almanya’nın en büyük ticaret ortağı haline geldi. Çin, Almanya’nın en çok ticaret yaptığı ülkeler arasında 2017’de ABD’yi geride bırakarak ilk sıraya yerleşti.
“Bağımlılık” tartışması
Ancak bu ekonomik bağlar, son dönemde Pekin yönetiminin özel olarak ABD, genel olarak Batı ile ilişkilerinde cepheleşmenin artmasıyla sorgulanır hale gelmiş durumda.
Özellikle Ukrayna savaşının ardından Çin’in Rusya’ya yakın tutum izlemesi Batı’da örtülü bir destek olarak yorumlanırken, Pekin’in, bölgesinde başta Tayvan olmak üzere egemenlik ihtilaflarında askeri gücünü daha fazla öne çıkarması endişelere yol açıyor.
Çin ile Batı arasındaki saflaşmanın, Rusya örneğinde olduğu gibi ekonomik bağımlılık ilişkilerinin Almanya’yı risklerle karşı karşıya bırakabileceği ihtimali, halihazırda koalisyon hükümeti içinde tartışmalara neden oluyor.
Sosyal Demokrat Başbakan Scholz, 12 Ekim’de ülkesinde katıldığı iş forumunda, “Çin ile rekabette ekonomik bağları koparmanın yanlış bir yaklaşım olacağı” değerlendirmesinde bulundu.
Küreselleşmenin çok sayıda insanı refaha kavuşturan bir başarı hikayesi olduğunu ve savunulması gerektiğini vurgulayan Scholz, “Ekonomik bağları koparmak doğru yanıt değil. Bazı ülkelerle ekonomik bağları koparmak zorunda değiliz. Açıkçası Çin ile iş yapmayı sürdürmemiz gerektiğini düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
Scholz’un koalisyon ortağı Yeşiller Partisinden Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock ise 18 Ekim’de Berlin’de katıldığı dış politika forumunda, hükümetin, Rusya ile ekonomik bağımlılık ilişkisinin Ukrayna savaşının ardından yol açtığı sorunlardan ders çıkarması, aynı hataları Çin ile ilişkisinde tekrarlamaması gerektiğini belirtti.
Baerbock, Almanya’nın “otoriter rejimlerle sistemler rekabetine” hazırlıklı olması gerektiğine dikkati çekerek, “Almanya, Rus enerjisine bağımlılığı konusunda Doğu Avrupalı ortaklarının uyarılarını göz ardı etti. Böyle bir hatayı tekrarlamayacağımızdan emin olmalıyız. Bu da demek oluyor ki Çin’e yönelik siyasetimizde bunu daha emin olarak hesaba katmak zorundayız” değerlendirmesinde bulundu.
“Sistemik rekabet” ve “ulusal özerkliğin korunması”
Scholz, Frankfurter Allgemeine Zeitung’a yazdığı makalede, Çin Komünist Partisinin son kongresinden çıkan sonuçların ardından ülkesinin Çin ile ilişkileri değiştirmesi gerektiğini belirtti.
Pekin’in yeni dönemde Marksist-Leninist ilkelere, komünist sistemin istikrarına daha fazla vurgu yapmasının beklendiğini, bu dönemde “sistemik rekabetin” ve Almanya’nın ulusal özerkliğini korumanın önemli hale geleceğini kaydeden Scholz, “Çin 10 yıl önceki Çin değil. Çin değişirse bizim de Çin ile ilişkilerimizin değişmesi gerektiği açıktır” görüşünü bildirdi.
Alman Şansölye, Çin yönetimiyle yapacağı görüşmelerde “zor konuları” göz ardı etmek istemediğini vurgulayarak, “Bu, sivil ve siyasi özgürlüklere ve örneğin Sincan eyaletindeki etnik azınlıkların haklarına saygıyı da içeriyor” ifadelerini kullandı.
Tayvan çevresindeki gergin durumla ilgili endişelerini de dile getiren Scholz, “ABD ve diğer pek çok ülke gibi biz de ‘Tek Çin’ politikası izliyoruz. Ancak bu, statükonun ancak barışçıl bir şekilde ve karşılıklı rızayla değiştirilebileceği anlamına geliyor” değerlendirmesinde bulundu.
Selefi Angela Merkel’in ekonomik ilişkileri ön planda tutan yaklaşımına zıt olarak Scholz, Çin’e siyasi eleştiriler yöneltmekten kaçınmayan bir tutum izlemişti.
Scholz, eylülde Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulunda yaptığı konuşmada, Çin’e, BM’nin Uygur Özerk Bölgesi’ndeki azınlık haklarına yönelik önerilerini uygulama çağrısında bulunmuştu.
Almanya Başbakanı, bu yılın başında Japonya’ya yaptığı gezide Çin’i “sistemik rakip” olarak tanımlamıştı.